Ruh çağırma nedir kısaca bilgi

Bazı kimseler ruhları çağırdıklarını ve onlarla konuştuklarını söylüyorlar. Bu doğru mudur, ruhlar çağırılarak onlarla konuşulabilir mi?

Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:

“(Ey Muhammedi) Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh Rabbimin emrindendir. Size ancak az bilgi verilmiştir.” (İsra 85)

Çağırılacak ruh, ya melek, ya insan veya cin ruhudur.

Şimdi bunların ruhlarının çağırılıp çağırılamayacağını inceleyelim;

1. Melek: Nurdan yaratılmış şeffaf (saydam) yaratıktır, Değişik şekillere girme özellikleri vardır. Meleklerin peygamberlere vahiy getirmek, insanların söz ve işlerini kaydetmek ve mü’minlere savaşlarda yardım etmek gibi görevleri bunlar arasındadır. Allah’ın emri olmadan insanın onlarla ilişki kurması söz konusu değildir. Peygamberimiz, kendisine vahiy getiren melek Cebrail’in (as.) sık sık gelmesini arzu ederken o gelmezdi. Bir gün Cebrail’e (as.),

“Ey Cebrail! Sen bizi şu ziyaretinden daha çok ziyaret et mez misin?” demişti de, “Biz melekler ancak Rabbinin emriyle ineriz.” (Meryem 64) ayeti kerimesi nazil oldu ve Peygamberimizin sorusuna cevap verdi.

Bundan anlaşılıyor ki hiç kimsenin istediği zaman bir meleği veya ruhunu hazır bulundurması ve onunla ilişki kurması mümkün değildir.

2. İnsan: Madde ve ruhtan ibarettir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de,

“Rabbim meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım. Onu tamamlayıp içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman hemen ona secde edin.” (Sad 71-72) buyurulmuştur.

İnsan öldüğünde ruhu bedeninden ayrıldığı zaman ruhun nereye gittiği konusunda bazı rivayetler var ise de bu hususu kesin olarak Allah’tan başka kimse bilmez.

Ruhlar insan bedenine, bir daha hesap vermek üzere dirilecekleri zaman girecektir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Nihayet onlardan birine ölüm gelip çatınca “Rabbim, der beni geri gönder ki geride bıraktığım dünyada iyi işler yapayım. Hayır, onun söylediği bu söz boş laftan ibarettir. Önlerinde yeniden diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.” (Mü’minun 100) Bu ayet, ruhun öldükten sonra artık bir daha geri gelmeyeceğini, dünya hayatına dönmeyeceğini göstermektedir.

Bu sebeple hiç kimsenin ölmüş birisinin ruhu ile temas kurması, onunla konuşması ve onu yönlendirmesi mümkün değildir. Binaenaleyh, bazı kimselerin ruh çağırma iddiaları kabul edilemez. Çünkü bunlar Kur’an’a aykırı olduğu gibi bilimsel olarak da kanıtlanmış değildir. Ancak ölen bir kimseyi rüyada görmek ve onunla konuşmak mümkündür. Ama onu rüyada görüşü ve onunla konuşması kendi arzusu ile olmaz. Hatta insan Peygamberimizi bile rüyada görebilir. Nitekim Peygamberimiz;

“Her kim beni rüyada görürse muhakkak o, uyanık bir hâlde de beni görecektir. Çünkü şeytan bana benzer bir surete giremez.” buyurarak, kendisinin rüyada görülebileceğini bildirmiştir.

3. Cin: Ateşten yaratılan şeffaf bir yaratıktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de,

“Cinleri daha önce dumansız ateşten yaratmıştık.” (Hicr 27) buyurulmuştur.

Bu ayetten, cinlerin Âdem’den önce yaratılmış olduğu anlaşılmaktadır.

Peygamberimiz de melek, cin ve insanların yaratılışı hakkında şöyle buyuruyor:

“Melekler nurdan, cinler kızıl ateşten, Âdem de size bildirilen şeyden (topraktan) yaratılmışlardır.”

Görülüyor ki insan ve hayvanlardan başka evrende akıl sahibi iki tür varlık daha vardır.

Bunlar melekler ve cinlerdir. Melekler göklerde bulunan yüksek ruhlu varlıklar olup Allah’ın emrine itaatte asla kusur etmezler, asi olmaz ve günah işlemezler. Bazıları Allah’ın emri ile yeryüzüne inerler ve yine göklere yükselirler.

Cinler ise insan ve hayvanlar gibi yeryüzünde yaşarlar. Melekler ve cinler ruhani varlıklar olup üç kısma ayrılır:

1- Sırf hayırlı olanlar, bunlar meleklerdir.

2- Sırf şerli olanlar, bunlar şeytanlardır.

3- Hayırlı olanları da vardır, şerli olanları da vardır ki bunlar da cinlerdir.

“O cinlerdendi.” (Kehf 50) ayetinde bildirildiği üzere şeytan cin grubundan olup cinlerin kâfir olanlarına denir.

Allah’a iman edenler cinlerden korkmaz. Cinler gaybı bilir veya bir zarar verebilir diye aldanmamak lazımdır. Çünkü cinlere verilen güç ve kuvvet, insanlara verilenden fazla değildir Onlar daha ziyade kötü insanlar vasıtası ile zararlı olabilir.

Şeytan, insanı aldatır. Vesvese verir ve kötülük yaptırmaya çalışır. Kanın damarlarda dolaştığı gibi insanın içine nüfuz eder. Şeytanlar iki çeşittir. Biri cin şeytanları, diğeri insan şeytanlandır. Cin şeytanları görünmez, insan şeytanları görünür. Şeytanlardan korunmak için, Allah’a sığınmak, Felak, Nâs sureleri ile Âyetü’l- Kürsî’yi okumak tavsiye edilmiştir.

Allah cinlere değişik şekillere girme yeteneği vermiştir. Şu olay buna örnektir:

Ebû Hureyre’nin (ra.) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Peygamberimiz beni Ramazan zekâtını korumak üzere görevlendirdi. (Bir gece) bana birisi geldi. Sadaka hurmasından avuçlamaya başladı. Bunu yakaladım ve “Seni elbette Resulullah’a (sas.) götürürüm.” dedim. O da, “Ben muhtacım, üzerimde de bana son derece muhtaç aile(min nafakası) vardır.” dedi. Ben de onu salıverdim. Sabahleyin Peygamberimiz, “Ey Ebû Hureyre! Dün gece esirin ne yaptı?” buyurdu. Ben de, “Ey Allah’ın Resulü! İhtiyacının şiddetinden, ailesinin çokluğundan şikâyet etti. Ben de ona acıyıp salıverdim.” dedim. Resul-i Ekrem,

“Fakat o sana yalan söylemiştir, yakında yine gelir.” buyurduğu için onun geleceğini biliyordum da onu bekledim. (Geldi) ve hurmadan avuçlamaya başladı. Onu yakaladım ve, “Seni elbette Resulullah’a (sas.) götürürüm.” dedim. O, “Beni bırak, ben muhtacım, üzerimde büyük bir aile yükü vardır. Bir daha gelmem.” dedi. Ben de ona acıyarak salıverdim. Sabaha eriştiğimde Peygamberimiz bana,

“Ebû Hureyre! Dün gece esirin ne yaptı?” buyurdu. Ben,

“Ey Allah’ın Resulü! Şiddetli ihtiyacından ve ailesinin çokluğundan şikâyet etti. Bende salıverdim.” dedim. Resûlü Ekrem, “Fakat o, sana yalan söylemiştir, yakında yine gelir.” buyurdu. Üçüncü defa da onu gözetledim. (Geldi) ve hurmadan avuçlamaya başladı. Onu yine yakaladım ve “(Bu defa) seni muhakkak Resulullah’a (sas.) götüreceğim. Artık bu üç defanın sonudur. Sen, bir daha gelmem dersin, sonra yine gelirsin.” dedim. O, “Beni bırak! Sana ben birtakım kelimeler öğreteyim ki bu kelimeler sebebiyle Allah sana hayır ve bereket ihsan eder.” dedi. Ben,

“Bu kelimeler nelerdir?” diye sordum. O da, “Yatağına girdiğinde Âyetü’l-Kürsî’yi bitirinceye kadar oku. Sabaha kadar üzerinde Allah tarafından görevlendirilmiş bir koruyucu bulunur, hiç ayrılmaz. Sana şeytan da yaklaşamaz.” dedi. Ben de onu salıverdim. Sabahleyin Resulullah (sas.) bana,

“Dün gece esirin ne yaptı?” dedi. Ben de,

“Ey Allah’ın Resulü! Bu esir bana, birtakım kelimeler öğreteceğini, bunların hürmetine Allah’ın bana hayır ihsan edeceğini va’detti. Ben de salıverdim.” dedim. Resulullah,

“Bu kelimeler nelerdir?” buyurdu. Ben de,

“Yatağına girdiğinde Âyetü’l-Kürsî’yi başından sonuna kadar oku. Yine bana o, üzerinde sabaha kadar Allah’ın görevlendireceği bir koruyucu bulunur, asla ayrılmaz; sana şeytan da yaklaşamaz.” dedi, diye cevap verdim. Bunun üzerine Peygamberimiz,

“Bu esir çok yalancı olduğu hâlde sana doğru söylemiş. Ey Ebû Hureyre! Üç gecedir seninle görüşen kimdir, bilir misin?” buyurdu. Ben,

“Hayır!” dedim. Resulullah,

“İşte o (insan suretinde) bir şeytandır.” buyurdu. Bu olayda, cinlerin bir çeşidi olan şeytanın insan ortaya çıktığı görülmektedir ki cinler hayvan suretine de girebilir ve insanlara böyle görünebilirler.

Ancak asli şekilleriyle cinleri herkes göremez. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de; “Çünkü şeytan ve yandaşları sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler.” (Araf 27) buyurulmuştur.

Bu, onların görünmeyeceği anlamına gelmez. Melekleri ve cinleri, peygamberler ve diğer bazı insanlar da görebilir. Bunlar başka şekillere de girer ve insanlar tarafından görülür.

Meleklerin ve cinlerin varlığı Kur’an-ı Kerim’de bildirilmiş, Peygamber Efendimiz de bunların varlığını hem haber vermiş, hem de kendisi görmüştür. Bu sebeple biz meleklerin ve cinlerin varlığına inanırız.

Cinlerin yiyip içme ve evlenip çoğalma gibi kendilerine has bir yaşamları vardır. İyileri olduğu gibi kötüleri de vardır. Bu husus Kur’an-ı Kerim’den açıkça anlaşılmaktadır. Şöyle buyuruluyor:

“Doğrusu içimizde iyiler var. Ama aramızda başka olanlar da var. Biz çeşitli yollara ayrılmışız.” (Cin 11)

Kur’an-ı Kerim’de Hz. Süleyman’ın (as.) cinlerle ilişkisini bildiren ayetler vardır. İkisinin anlamı şöyledir:

“Süleyman’ın emrine de rüzgân verdik; onunla sabahleyin bir aylık, akşamleyin bir aylık yol alırdı. Onun için bakır madenini eritip akıttık. Cinlerden de Rabbinin izniyle onun maiyetinde çalışanlar vardı. Onlardan kim buyruğumuzdan sapsa, ona yakıcı ateşin azabını tattırırdık.” (Sebe 12)

“(Süleyman (as.)) “Rabbim!” dedi, “Beni bağışla; benden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver bana. Sonsuz lütufkâr yalnız sensin.” Bunun üzerine, emriyle dilediği yöne doğru tatlı tatlı esen rüzgârı, bina kuran ve dalgıçlık yapan bütün şeytanları ve zincirlerle bağlanmış diğer yaratıkları onun buyruğuna verdik. Bu, bizim bağışımızdır; hiçbir hesap kaygısı taşımadan ister başkalarına ver ister elinde tut (dedik).“ (Sad 35-39)

Peygamber Efendimiz Ukaz’a giderken gece yarısı Batn-ı Nahle denen yere gelmişti. Orada namaz kılarken cinlerden yedi kişilik bir cemaat buraya uğramış ve Resulullah’ın okuduğu Kur’an’ı dinlemişlerdi. Peygamberimiz namazı bitirince, onlar kavimlerine gidip uyarıda bulunmuşlardı.

Peygamber Efendimizin cinleri görüp görmediği hususunda farklı görüşler varsa da İbn-i Mes’ûd’un rivayet ettiği hadis, gördüğü yönündedir. Âlimlerin tercihi de budur.

İbn-i Mes’ûd diyor ki: Ben cinlerin Peygamberimize,

“Senin Resulullah olduğuna kim şehadet eder?” diye suallerini işittim. Bulunduğumuz yere yakın bir sakız ağacı vardı. Resulullah ona işaret ederek cinlere,

“Şu ağacı gördünüz mü? O şehadet ederse iman eder misiniz?” diye sordu. Cinler,

“Evet iman ederiz.” dediler.

Bunun üzerine Resulullah o ağacı çağırdı. Ağaç icabet etti de ben dallarını, budaklarını sürüyerek geldiğini gördüm. Resulullah ağaca,

“Benim Resulullah olduğuma şehadet eder misin?” diye sordu. Ağaç,

“Şehadet ederim ki sen Allah’ın Resulüsün!” dedi.

Bu konudaki rivayetlerden anlaşıldığı üzere, Resulullah’a birkaç defa cinlerden elçiler gelmiştir. Mekke’de, Medine haricinde, Baki’de, Hacün’de gelenler onlardandır.

Bunlardan dördünde îbn-i Mes’ûd bizzat bulunmuştur. Cin heyetleri birkaç defa geldiğine göre, ilk defasındakine Abbâs’ın dediği gibi Resulullah vâkıf değildi. Onları görmedi. Kur’an dinlediklerini bilmiyordu, vahy ile bildirildi. Fakat Cin suresi ve ayetleri nazil olduktan sonraki olaylarda Resulullah Allah’ın emri ile çıkıp cinlere mülaki olmuştur. Ebû Hureyre (ra.) diyor ki:

“Peygamberimiz bir gün şöyle buyurdu:

“Cin (taifesinden) bir ifrit dün gece namazımı bozdurmak için bana ansızın saldırdı. Fakat Allah Teâlâ (beni galip getirip) ona istediğimi yapmaya fırsat verdi. Sabah olunca hepiniz onu gör(üp seyred)esiniz diye mescidin direklerinden birine bağlamak istedim. (Fakat) kardeşim Süleyman’ın (as.), “Rabbim! Beni bağışla ve benden sonra kimseye nasip olmayacak hükümranlığı bana ver.” demiş olduğunu hatırladım da (bu düşüncemden vazgeçerek) ifriti köpek gibi kovdum.”

Cinler insanlarla ilişki kurar ye zarar verebilir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:

“(İblis) Dedi ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım. Ancak onlardan ihlaslı kulların müstesna.” (Hicr 39-40)

Yukarıdaki ayet-i kerimeden de bu açıkça anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak bir insanın melek, insan ve cinin ruhlarıyla ilişki kurması ve onları yönlendirmesi mümkün görülmemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz