Tevekkül ne demektir

Tevekkül, insanın her işinde Allah’a güvenmesi ve dayanması demektir.

Kur’an-ı Kerim, tevekkülü mü’minlerin niteliklerinden sayar. Ayette şöyle buyuruluyor:

“Mü’minler, ancak o kimselerdir ki Allah anılınca yürekleri ürperir, onlara Allah’ın ayetleri okununca bu onlann imanlarını artırır ve onlar yalnız Rablerine dayanıp güvenirler.” (Enfal 2)

Tevekkül, kişinin görevini yapmaması, gerekli olan tedbirleri almaması ve kendi yapması gereken işi Allah’a havale etmesi demek değil; kendisine düşeni yaptıktan sonra sonucu Allah’tan beklemesi ve O’na güvenmesidir. Her konuda olduğu gibi bu konuda örneğimiz Peygamberimiz Efendimizdir. Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimize, şöyle hitap edilmektedir: “(Ey Muhammed!) Karar verip azmettiğin zaman Allah’a dayan, muhakkak ki Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.” (Ali İmran 159)

Ayet-i kerime, önce yapılacak işin düşünülmesi, gerekiyorsa ilgililerle istişare edilmesi ve karar verildikten sonra Allah’a güvenilmesini emretmektedir.

Peygamberimiz Mekke’den Medine’ye hicret emrini aldıktan sonra Hz. Ebû Bekir hariç, bunu herkesten gizli tutmuştur. Gideceği Medine, Mekke’nin kuzeyinde olduğu hâlde Medine’ye ters yönde bulunan Sevr dağına gitmiş ve burada saklanmıştır. Çünkü onun Medine’ye gideceğini düşünen müşrikler onu o yönde aramışlardır. Bu, o gün için alınması gerekli bir tedbir idi ve Peygamberimiz de bu tedbiri almıştır.

Peygamberimiz, bu tavrı ile tedbir almadan Allah’a tevekkül etmenin Allah’ın emrettiği tevekkül olmayacağını öğretmektedir.

Peygamberimizin hayatı incelendiğinde benzer pek çok örnek görülecektir. Hendek savaşında alınan tedbir de bunun bir başka örneğidir ki o, Medine şehrinin etrafında çepeçevre hendek kazıp düşmanın şehre girmesine engel olmuştur.

Bunlar Allah’a tevekkül konusunda örnek alınacak davranışlardır.

Bir başka ayeti kerimede şöyle buyurulmaktadır: “Onlara (düşmanlara) karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet hazırlayın.” (Enfal 60)

Kuvvet, savaşta düşmana üstünlük sağlayacak her türlü araç ve gereçtir. Bunları hazırlamadan biz Allah’a tevekkül eder ve O’nun yardımıyla düşmana galip geliriz demek Allah’ın emrine uygun olmaz.

Peygamberimizi ziyarete gelen bedevi,

“Deveyi bağladıktan sonra mı yoksa salıverip de mi Allah’a tevekkül edeyim?” diye sorunca, Peygamberimiz,

“Deveni bağla da öyle tevekkül et.” buyurmuş ve bedeviye, görevini yaptıktan sonra tevekkül etmesi gerektiğini bildirmiştir.

Tedbir almadan Allah’a tevekkül etmenin, Allah’ın emrettiği tevekkül olmadığını bildiren başka ayet-i kerimeler de vardır.

Musa (as.), Firavun’un zulüm ve baskılarına dayanamayacak hâle gelince kendisine inananlarla birlikte Mısır’dan ayrılmasına, hicret etmesine Allah Teâlâ izin verince ona,

“Kullarımı geceleyin yürüt, çünkü siz takip edileceksiniz.” (Duhan 23) buyurarak bir tedbir olmak üzere geceleyin gizlice yola çıkmasını emretmiştir.

Tevekküle en güzel örnek çiftçidir. O, vaktinde tarlasını ekime hazırlar ve eker, sonrasını Allah’a bırakır. Böyle yaptığı yani görevini yerine getirdiği takdirde Allah o kimseyi rızıklandırır. Peygamberimiz bu konuda kuşları örnek vererek şöyle buyurur:

“Sizler Allah’a gereği gibi (O’nun emrettiği şekilde) tevekkül etseydiniz (sabahleyin yuvasından) aç olarak gidip (akşamleyin) tok olarak dönen kuşları nzıklandırdığı gibi sizi de nzıklandırırdı.”

Demek ki tevekkül, bir işin olması için gereken sebeplere yapıştıktan, elden gelen her şeyi yaptıktan ve her çareye başvurduktan sonra gerisini Allah’a bırakmak, o işin olmasını Allah’tan beklemek, Allah’a güvenmek demektir. Kuşlar da yuvalarında durmayıp rızıklarının peşinde koştuktan sonra doymaktadır.

Mesela tarladan iyi ürün almak isteyen kimse önceden tarlayı güzelce sürecek, sonra ekecek ve gerekirse sulayacaktır.

Hastalıktan kurtulmak, sağlığına kavuşmak için yine uzman bir doktora gitmek, verilen ilaçları alıp tarif edildiği şekilde kullanmak, doktorun diğer tavsiyelerini yerine getirmek, tıp ilmi bu konuda ne diyorsa bunlara uygun hareket etmek yani elden gelen bütün imkânları kullandıktan sonra şifayı Allah’tan beklemektir. Yoksa tedavi yollarından hiçbirine başvurmadan,

“Hastalık da sağlık da Allah’tandır, tedaviye, ilaca ne var? İnsan biraz da mütevekkil olmalıdır.” demek son derece yanlıştır, tevekkülü yanlış anlamaktır.

Oysa Peygamberimizin şu mübarek sözü bize hastalık karşısında nasıl hareket edeceğimizi göstermektedir.

Bedeviler Peygamberimize,

“Ey Allah’ın Resulü! (hastalıklara karşı) tedavi olalım mı?” diye sordular. Peygamberimiz,

“Tedavi olun. Azîz ve Celîl olan Allah yarattığı her hastalık için (onu iyileştirecek olan) ilaç da yaratmıştır. Ancak bir hastalık vardır ki onun tedavisi yoktur. O da yaşlılıktır.” buyurdu ve hastalıklara karşı tedavi olmamızı emretti.

Görülüyor ki önce insan kendisine düşeni yapacak sonra Allah’a güvenecektir. Böyle yapan kimseyi Allah mahrum etmez, rızıklandırır. Peygamberimizin kuşu örnek vermesi dikkate değerdir. Bırakın insanı, hayvanlar bile Allah’ın kendilerine takdir ettiği rızkı arayıp bulmaktadırlar. Kaldı ki insan da gerek maddi gerekse manevi olarak ancak çalışmasının karşılığını görecektir.

Tedbir alma konusunda olduğu gibi sarsılmaz bir inançla Allah’a güvenme konusunda da yine en güzel örnek Peygamberimizdir.

Peygamberimiz Mekke’den Medine’ye hicret ederken Hz. Ebû Bekir ile birlikte Mekke yakınlarındaki Sevr mağarasında saklanmışlardı. Mekke müşrikleri Peygamberimizin Mekke’yi terk ettiğini öğrenince onu aramaya koyulmuşlar ve izini takip ederek mağaranın kapısına kadar gelmişlerdi. O kadar yaklaşmışlardı ki ayaklarının dibine baksalar onları göreceklerdi. Bundan endişeye kapılan Hz. Ebû Bekir (ra.),

“Bizi görecekler, ey Allah’ın Resulü!” demekten kendini alamamıştı. Peygamberimiz Allah’a olan sonsuz güvenini ifade eden bir sesle,

“Korkma, Allah bizimle beraberdir.” dedi, peygamberimiz Necid savaşından dönerken çok ağaçlı bir vadiye geldiklerinde kuşluk vakti olmuştu. Askerler ağaçların altında gölgelenmek için dağıldılar. Peygamberimiz bir semure ağacının dalına kılıcını astı ve ağacın altında uyuya kaldı. O esnada bir bedevi durumdan yararlanarak Peygamberimizin kılıcını aldı, kınından çekti ve Peygamberimize hücum etti. Tam bu sırada uyanan Peygamberimiz bedevinin üzerine yürüdüğünü gördü. Bedevi bağırarak,

“Seni şimdi elimden kim kurtarır?” dedi. Peygamberimiz hiç tereddüt etmeden,

“Allah kurtarır.” buyurdu. Bedevinin elindeki kılıç yere düştü. Peygamberimiz hemen kılıcı aldı ve bedeviye,

“Seni benden şimdi kim kurtarır?” buyurdu. Bedevi,
“Cezalandıranların hayırlısı ol.” dedi ve Peygamberimize sığındı. Peygamberimiz,

“Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim de Allah’ın Peygamberi olduğuma şahitlik eder misin?” buyurdu. Bedevi,

“Hayır, fakat sana karşı savaşmamak ve savaşanlarla beraber olmamak hususunda sizinle anlaşabilirim.” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz onu salıverdi. O da arkadaşlarının yanına gitti ve “İnsanların en hayırlısının yanından geldim.” dedi. (Tevbe 40)

İşte tevekkül budur. Görevimizi eksiksiz yapacağız, tedbirimizi alacağız ve sonucunu Allah’tan bekleyeceğiz.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz