Kabir azabı nedir

İnsan öldükten sonra mezarına konulur. Orada Münker ve Nekir isimli sorgu melekleri kendisine “Rabbin kim, Peygamberin kim, dinin ne, kıblen neresi?” diye sorular sorarlar. Bu soruları doğru olarak cevaplandırıp, Rabbim Allah, Peygamberim Hz. Muhammed, dinim İslâm, kıblem Kâbe diyenler için mezar cennet bahçelerinden bir bahçe haline gelir.

Mümin insan orada, büyük bir sevinç ve huzur içinde Allah’ın insanların tamamını yeniden dirilteceği mahşer gününü bekler. Sorulara cevap veremeyenler için kabir, cehennem çukurlarından bir çukur haline gelir. Orada kendisine çeşitli eziyetler yapılır. Karanlıklar içinde kalır. Bu; dünyada iken gururlanıp da Allah’a ve Peygamberine inanmadıklarının bir cezasıdır.

Kabirde azap ve nimetin varlığını gösteren birtakım ayet ve hadisler vardır. Bir ayet-i kerimede;

Firavun ve adamları sabah-akşam ateşe atılırlar. Kıyametin kopacağı gün de denilir ki; Firavun hanedanını ateşin en şiddetlisine sokun.“(Mümin, 40/46)

buyurulur. Buna göre kıyamet kopmadan önce de yani kabirde de azap vardır. Peygamber Efendimiz (asm);

Allah, iman edenlere bu dünya hayatında ve ahirette, o sabit sözlerinde daima sebat ihsan eder.” (İbrahim, 14/27)

ayetinin kabir nimeti hakkında indiğini açıklamıştır. (Buhârî, Tefsîr-i sure: 14).

Kabir azabı ile ilgili hadis kitaplarında pek çok hadis-i şerif zikredilmektedir. Bunlardan bir kaçı şöyledir:

Hz. Peygamber (s.a.s) bir mezarlıktan geçerken, iki mezardaki ölünün bazı küçük şeylerden dolayı azap çekmekte olduklarını gördü. Bu iki mezardaki ölülerden biri hayatında koğuculuk yapıyor, diğeri ise idrardan sakınmıyordu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) yaş bir dal almış, ortadan ikiye bölmüş ve her bir parçayı iki kabre de birer birer dikmiştir. Bunu gören ashap, niye böyle yaptığını sorduklarında: “Bu iki dal kurumadığı sürece, o ikisinin çekmekte olduğu azabın hafifletilmesi umulur.” (Buhârî Cenâiz, 82; Müslim, İmân, 34; Ebû Dâvud, Tahâret, 26) buyurmuşlardır.

Hz. Peygamber (asm) diğer bir hadislerinde şöyle buyururlar:

Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçedir veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.” (Tirmizî, Kıyamet, 26).

Başka bir hadiste de şöyle buyurur:

Ölü mezara konulunca, birine Münker, diğerine Nekir adı verilen siyah mavi iki melek gelir; ölüye derler ki: “Şu Muhammed (s.a.s) denilen zat hakkında ne dersin?” O da şöyle cevap verir. “O, Allah’ın kulu ve Resuludur. Ben şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur, Muhammed de O’nun kulu ve elçisidir.” Bunun üzerine melekler; “Biz senin böyle diyeceğini zaten bilmekte idik”, derler. Sonra onun mezarını yetmiş arşın genişletirler. Daha sonra bu ölünün mezarı ışıklandırılır ve aydınlatılır. Daha sonra melekler ölüye: “Yat ve uyu ” derler. O da; “Aileme gidin de durumu haber verin” der. Melekler ona; “Zifafa giren ve sadece en çok sevdiği kişi tarafından uyandırılan şahıs gibi, mahşer gününe kadar sen uyumana devam et.” derler.

Eğer ölü münâfık olursa, melekler şöyle der: “Şu Muhammed (s.a.s) denilen zat hakkında ne dersin?” Münâfık da şöyle cevap verir: “Halkın Muhammed hakkında bir şeyler söylediklerini işitmiş, ben de onlar gibi konuşmuştum. Başka bir şey bilmiyorum.” Melekler ona; “Böyle diyeceğini zaten biliyorduk” derler. Daha sonra yere “Bu adamı alabildiğine sıkıştır” diye seslenilir. Yer de sıkıştırmaya başlar. Öyle ki o kimse kemiklerini birbirine geçmiş gibi hisseder. Mahşer gününe kadar bu sıkıntı devam eder.” (Tirmizi Cenâiz 70).

Kur’an’da şehitlerin kabir hayatıyla ilgili olarak şöyle buyurulur:

Allah yolunda öldürülenleri, sakın ölüler sanmayın. Bilâkis onlar diridirler. Rableri katından rızıklandırılmaktadırlar.” (Âli İmrân, 3/169),

Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilâkis onlar dirildirler. Fakat siz farkında değilsiniz.” (Bakara, 2/154).

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz