Peygamberlerin gönderiliş hikmetleri nelerdir

Peygamber kelimesi, Farsça kökenli olup “haberci”, yani “Allah’tan haber getiren demektir. Dilimizde bu kelimeyi “elçi” sözü karşılamaktadır.

Peygamberler her hususta insanlığa örnek şahsiyetlerdir. Her peygamber, insanları Allah’tan uzaklaştıran, birtakım putları ilâh edinen, menfaat ve çıkarcılık üzerine kurulu zulüm düzenlerine son vermek, yeryüzünde hakkı ve adaleti hâkim kılmak üzere gönderilmiştir.

İnsanlar kendi akıllarıyla Allah Teâlâ’nın varlığını ve birliğini anlayabilirlerse de, O’na mahsus olan bir takım yüksek sıfatları tamamen idrak edemezler. Dünyada nasıl yaşanacağını, Allah’a nasıl ibadet edileceğini, âhiret işlerini, âhiretteki mesuliyetleri, oradaki mükâfat ve cezanın şekillerini, neyin cennete neyin cehenneme götüreceğini mükemmel bir şekilde bilemezler. İnsanlar bu tür bilgileri araştırmaya vakit ayırsalar işlerinin çoğu âtıl kalır. O sebeple bu gibi hususları açıklasınlar diye Allah Teâlâ lutfunun ve rahmetinin bir eseri olarak Peygamberler göndermiştir. Demek ki, insanların en kısa ve pürüzsüz bir yoldan giderek dünya ve âhiret saadetine kavuşması, fikrî ve ahlâkî yüksekliğe mazhariyeti ancak ilâhî tâlim ve terbiye sayesinde mümkün olabilir.

Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurur:

“Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Her millete mutlaka bir uyarıcı (Peygamber) gönderilmiştir.” (Fâtır, 24)

“…İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, o (Peygamberlerle) beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi…” (Bakara, 213)

İnsanların kendi başlarına doğru yolu bulamayacağını tecrübe ile bilen Hz. İbrahim (a.s) ve İsmail (a.s) Allah’a şöyle dua etmişlerdir:

“Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, kitap ve hikmeti öğretecek, (içlerini ve dışlarını) temizleyecek bir Peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.” (Bakara, 129)

Peygamberler hayatta lâzım olan her şeyi öğretmişler, bunların yollarını, esaslarını göstermek sûretiyle maddî ve mânevî sahada insanlar için tam bir kılavuz olmuşlardır.

Cenâb-ı Hak, Peygamber göndermekle insanların âhirette mâzeretler ileri sürmesine de imkân bırakmamıştır. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Eğer biz, bundan (Kur’ân’dan) önce onları bir azap ile helâk etseydik, mutlaka: «Ya Rabbî! Ne olurdu, bize bir elçi gönderseydin de, şu aşağılığa ve rüsvaylığa düşmeden önce âyetlerine uysaydık!» derlerdi.” (Tâhâ, 134. Bkz. Nisâ, 165)

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz