Kul hakkı hakkında bilgi

İslam dini, ırk, milliyet, siyasi inanç, dil ve tahsil seviyesi gözetmeksizin, her insanın şeref ve itibarına hürmet eder. İster hırsızlık, gasp, haksız kazanç, rüşvet, faiz, ölçü ve tartıda hile gibi maddi, ister, gıybet, dedikodu, iftira, alay, arkadan çekiştirme gibi çirkin hal ve davranışlar olsun, her biri kul hakkı ihlalidir.

Kul hakkına riayet, dinimizin en çok dikkat çektiği, ayet ve hadislerle ikaz hatta tehdit ettiği bir konudur. Rasûlüllah (sav): “Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden önce o kimseyle helalleşsin. Yoksa kendisinin salih amelleri varsa, yaptığı zulüm miktarınca sevaplarından alınır, (hak sahibine verilir.) Şayet iyilikleri yoksa kendisine zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir.” Buyurdu. (Buhârî, Mezâlim 10, Rikak 48)

Manevî veya maddî hayata yönelik zulüm işleyenlerin, kıyamet günü gelmeden önce bir çıkış yolları vardır. O da kendilerine zulmettikleri kimselerle önce helâlleşmeleri, sonra da tövbeye yönelmeleridir. Bu helâlleşme, şayet üzerlerinde maddî haklar varsa onu ödeme, dünyada üzerlerine terettüp eden cezayı çekme, hak sahipleriyle helalleşme ve neticede Allah’a tövbe etmekle mümkündür. Hak sahibi ölmüş ise, ona dua ve istiğfar edip, hakkını çocuklarına, vârislerine verip, onlara iyilik yapmalıdır. Çocukları, vârisleri bilinmiyorsa, mal miktarı parayı fakirlere sadaka olarak verip, sevabını hak sahibine bağışlamalıdır.

Kıyamet günü, altın ve gümüşün olmayacağı bir hesaplaşma günüdür. O günde, herkes iyi veya kötü amellerinin karşılığını görecektir. Ahiretteki hesaplaşma, sevapların alınması veya günahların yüklenmesi ile dengelenir. Yani, zalim veya günahkâr birinin sevapları varsa, yaptığı zulüm veya işlediği günah sebebiyle, onun sevapları hak sahiplerine verilir. Şayet bu alınan sevapları, haksızlıklarını karşılamazsa, o takdirde hak sahiplerinin günahlarından alınıp onun üzerine yükletilir; böylece kimsenin kimsede hakkı kalmaz. Bu, ilâhi adaletin gereğidir.

Bu sebeple insan, bilerek veya bilmeyerek bir kul hakkına girmişse, vakit geçirmeden ve ne pahasına olursa olsun aldığını geri vererek helâlleşmeli ve sonra da tövbeye sarılmalıdır. Çünkü dünyada utanmak ve sıkıntı çekmek, ahirettekilerin yanında çok basittir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz