Abdullah İbni Abbas kimdir

Abdullah İbni Abbas Miladi takvime göre 618 yılında Mekke’de doğmuş, 687 yılında 71 yaşında iken Taif’de vefat etmiştir. Peygamberimizin amcası Abbas’ın oğludur. Hz. Peygamberin akrabasından olması dolayısıyle O’nunla devamlı temas halinde olmuş, küçükken Rasülullah’ın duasını almıştır. Peygamberimiz, Hz. Abdullah’ın başını sıvazlayarak: “Allah’ım bu çocuğu dinde bilgi sahibi yap. O’na Kur’an’ın tefsirlerini öğret” diye dua etmiştir.

Medine’ye hicret ettikten sonra Kur’an-ı Kerim’i ezberlemiş. Hadis-i Şeriflerle meşgul olmuştur. Hadis rivayetinde çok geniş bilgi sahibi olarak, Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Abdullah İbn-i Mes’ud gibi ashabın uluları arasında O da fetva vermiştir. Hz. Ömer’in halifeliği devresinde şöhreti her tarafa yayılmıştır. Her yerden müslümanlar gelip O’ndan mesele sorarlar, müşkülerini hallederlerdi.

Hz Osman zamanında, hicrdiin 27’inci yılında, Afrika’nın fethine giden orduya O’da katılmış, Hz. Ali zamanında bir ara Valiliği yapmıştır. Hicretin 48’incl yılında Arapların istanbul’u fethetmek için açtıkları ve Hz. Ebü Eyyübe-l Ensari hazretlerinin şehid düşdüğü sefere de katılmıştır.

Binden fazla hadis rivayet eden sahabelerdendir. 1660 hadis-i şerif rivayet etmiştir. Ashap içinde en başta gelen yedi fıkıh bilgininden biri O’dur.

Hz Abdullah’ın derin ilmini anlatmak için O’na Bahr (Deniz), Ümmetin büyük alimi denir.

Abdullah İbn-i Abbas Peygamber efendimizden bizzat işiterek rivâyet ettiği bazı hadîs-i şerîfler şunlardır:

“Kur’ân-ı kerîme saygı göstermek, E’ûzü okuyarak başlamakla olur ve Kur’ân-ı kerîm’in anahtarı besmeledir.”

“Ölünün mezardaki hali, imdâd diye bağıran denize düşmüş kimseye benzer. Boğulmak üzere olan kimse, kendisini kurtaracak birini beklediği gibi, meyyit de babasından, anasından, kardeşinden arkadaşından gelecek bir duâyı gözler. Kendisine bir duâ gelince, dünyânın hepsi kendisine verilmiş gibi sevinmekten daha çok sevinir. Allahü teâlâ, yaşayanların duâları sebebi ile, ölülere dağlar gibi çok rahmet verir. Dirilerin de ölülere hediyesi, onlar için duâ ve istiğfar etmektir.”

“Allahü teâlâ’nın size verdiği sayısız ni’metler için Onu seviniz. Beni de Allahü teâlâyı sevdiğiniz için seviniz.”

“Beş şeyden önce beş şeyi fırsat ve ganîmet bil. İhtiyârlık gelmeden gençliği, hastalık gelmeden sıhhati, yoksulluk gelmeden zenginliği, meşgûliyyet gelmeden rahatı ve ölüm gelmeden hayatı, ganîmet bil!”

“Öğretiniz, müjdeleyiniz, güçleştirmeyiniz.”

“Ümmetimden iki sınıf düzgün olursa bütün insanlar düzgün olur. Bunlar bozulursa insanlar da bozulur. Bu iki sınıf âmirler ve âlimlerdir.”

“Kur’ân-ı kerîmi kendi arzusuna (görüşüne) göre tefsîr eden Cehennemdeki yerine hazırlansın.”

“Tevbe ve istiğfara devam eden kimseye Allahü teâlâ her sıkıntıdan bir kurtuluş ve her darlıktan bir genişlik verir ve ummadığı yerden kendisini rızıklandırır.”

“Sirkenin balı bozduğu gibi kötü ahlâk da ameli bozar.”

“İşitmek görmek gibi değildir.”

“Kızdığın zaman sükût et.”

“İnsanoğlunun iki vadi dolusu altını olsa üçüncüsünü ister. Karnını (ağzını) ancak bir avuç toprak doldurur. Allahü teâlâ tevbe edenlerin tevbesini kabûl eder.”

“Bid’at sahibi bid’at işlemekten vazgeçmedikçe Allahü teâlâ onun hiç bir ibadetini kabûl etmez.”

Abdullah İbn-i Abbas ( radıyallahü anh ) buyurdular ki:

“Dağlar dahi birbirine karşı azsa, azgın cezasını bulacaktır” ve “İçinde haram olanın, ya’ni haram yiyenin namazını Allahü teâlâ kabûl etmez.”

“Benim için gecenin az bir vaktini ilme ayırmak, bütün geceyi ibadetle geçirmekten daha sevimlidir.”

“İnsanlara hayrı öğretenler için, denizdeki balıklara varıncaya kadar herşey onun için Allahü teâlâdan mağfiret diler.”

“Resûlullah ( aleyhisselâm ) misvak kullanmak husûsunda bize öyle emirler verirdi ki, bu husûsta bir âyet nâzil olacağını zannederdik.”

“Her binanın bir temeli vardır, İslâm binasının temeli de güzel ahlâktır.”

“Zengine ikram edip, fakîre ihânet eden mel’ûndur.”

“Kıyâmet günü Cennete ilk davet edilecek olanlar her halükârda Allahü teâlâya hamd edenlerdir.”

“Ey çok günah işleyen! Yaptığın işin şerli sonucu seni bekliyor, emîn olma. Gülmektesin, ama başına neler geleceğini anlamıyorsun. Bu halin, günahların en büyüğüdür. Bir hatalı işde başarı kazanır, sevinirsin. Bu sevinmen, yaptığın hatadan daha büyüktür. İşleyeceğin bir yanlış işin fırsatını kaçırınca, üzüntü duyarsın. Halbuki bu üzüntün, o hatâdan daha tehlikelidir. Sen hatâdasın. Allahü teâlâ seni dâima görmektedir. Bu görüş kalbini titretmez. Bu halin, yaptığın hatâdan daha fenâdır..”

“Sabır üç çeşittir. Birincisi farzların yapılmasında güçlüklere sabretmek. Bunun üçyüz derece sevâbı vardır. İkincisi haramlardan ve yasak edilen şeylerden sakınma husûsunda sabır. Bunun altıyüz derece sevâbı vardır. Üçüncüsü ilk sarsıntıda, musibetin ilk geldiği anda gösterilen sabırdır. Bunun dokuzyüz derece fazîleti vardır.”

Mücâhid bin Cebir ( radıyallahü anh ) Abdullah İbn-i Abbas’ın ( radıyallahü anh ) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Beş hafif şey var ki, bunlar eğerlenmiş ve binmek için bekletilen bir arab atından (en kıymetli şeyden) benim için daha sevimlidir.” “Üzerine gerekmeyen ve sana faydası dokunmayan şeyler hakkında konuşma; çünkü bu fuzûlî bir iştir, zararından da emîn değilsin. Yerini bulmadıkça lüzumlu olan sözü de konuşma. Çok kere faydalı söz yerini bulmaz da kaybolur gider. Ne halim (yumuşak) ne de sefîh, ahmak kimselerle mücadele etme. Çünkü halim kalbinden sana buğz eder. Ahmak ve âdi kimseler dili ile sana eziyyet ederler. Tanıdığın kimse yanından ayrıldığı zaman, onun ayrı bir yerde seni nasıl anmasını istersen, sen de onu öyle an. Sen af edilmeni istediğin husûslarda, onu da afv et. Kardeşinin sana ne şekilde muâmele yapmasını istersen, sen de ona o şekilde muâmele et. Suçlu olarak yakalanıp ihsân ile mükâfat görenin ameli gibi amel et.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz