Hz Davud ve Süleyman ile ilgili ayetler

Yüce kitabımız Kuranı Kerim’de Hz Davud ve Süleyman ile ilgili ayetleri bu sayfada derledik. İşte Kuranı Kerim’de geçen Hz Davud ve Süleyman ile ilgili ayetler.

38/17. (Ey Muhammed!) Onların söylediklerine sabret; güçlü kulumuz Davud’u hatırla; o daima (Allah’a) yönelirdi. 18-19. Biz, akşam sabah onunla beraber teşbih eden dağları ve toplu hâlde kuşları onun buyruğu altına vermiştik. Herbiri ona yönelmekteydi. 20. Onun hükümranlığını kuvvetlendirmiştik. Ona hikmet ve anlaşmazlıkları giderme (yeteneği) vermiştik. 21-23. Sana davacıların haberi ulaştı mı? Ma’bed’in duvarına tırmanıp Davud’un yanına girmişlerdi de, o onlardan ürkmüştü. Şöyle demişlerdi; “Korkma! Biz, birbirinin hakkına tecavüz etmiş iki davacıyız; aramızda adaletle hükmet, ondan ayrılma, bizi doğru yola çıkar. Bu kardeşimin doksandokuz dişi koyunu, benim de tek bir dişi koyunum vardır; «Onu da bana ver» dedi ve tartışmada beni yendi”. 24. Davud: “O, senin dişi koyununu kendi dişi koyunlarına katmak istemekle, sana haksızlıkta bulunmuş. Zaten, inanıp yararlı iş işleyenler hariç -sayıları da ne kadar azdır-, ortakların çoğu birbirlerine haksızlık ederler” demişti. Davud kendisini denediğimizi düşünmüş, Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapanmış, tövbe edip Allah’a yönelmişti. 25. Böylece onu bağışlamıştık. Katımızda onun yakınlığı ve güzel bir geleceği vardır. 26. Ey Davud! Seni yeryüzünde hükümran kıldık; o hâlde, insanlar arasında adaletle hükmet, hevaya uyma! Yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır. Allah’ın yolundan sapanlara; işte onlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin azap vardır. 27. Göğü, yeri ve ikisinin arasında bulunanları boşuna yaratmadık. Bu, inkar edenlerin zannıdır. Ateşe uğrayacak inkarcıların vay hâline! 28. İnanıp yararlı iş işleyenleri, yeryüzünde bozguncularla bir tutar mıyız? Allah’a karşı gelmekten sakınanları, yoldan çıkanlar gibi tutar mıyız? 29. (Ey Muhammed! Bu,) ayetleri üzerinde düşünsünler ve aklı olanlar ders alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. 30. Davud’a Süleyman’ı bahşettik; o ne güzel bir kuldu! O daima Allah’a yönelirdi. 31. Ona bir akşam üstü, çalımlı, cins koşu atları sunulmuştu. 32-33. Süleyman: “Ben bu iyi malları, Rabbimi anmayı sağladıkları için severim” demişti. Koşup toz perdesi arkasında kayboldukları zaman: “Artık yeter; onları bana geri getirin” dedi. Bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı. 34. Biz Süleyman’ı denedik, hükümranlığını zayıf düşürdük; sonra eski hâline döndü. 35. “Rabbim! Beni bağışla; bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver! Sen şüphesiz, daima bağışta bulunansın” dedi. 36-38. Bunun üzerine, Biz de istediği yere onun buyruğu ile kolayca giden rüzgarı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları ve demir zincirlerle bağlı diğerlerini ona boyun eğdirdik. 39. “İşte bağışımız budur; ister ver, ister tut; hesapsızdır” dedik. 40. Onun, katımızda yakınlığı ve güzel bir geleceği vardır.

27/15. Dâvud’a ve Süleyman’a ilim verdik. Onlar: “Bize, mü’min kullarının bir çoğundan fazla iyilikte bulunan Allah’a övgüler olsun” dediler. 16. Süleyman Dâvud’a vâris oldu: “Ey İnsanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize herşeyden bolca verildi. Bu, apaçık bir lütuftuf dedi. 17. Süleyman’ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan ordusu toplandı. Hepsi topluca gidiyorlardı. 18. Sonunda, karıncaların bulunduğu vâdiye geldiklerinde bir karınca: “Ey Karıncalar! Yerlerinize girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin” dedi. 19. Süleyman onun sözüne hafifçe güldü ve: “Rabbim! Beni, bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretme ve hoşnut olacağın işi yapma konusunda istekli kıl; rahmetinle beni iyi kullarının arasına koy” dedi. 20-21. Süleyman kuşları araştırarak: “Hüd-hüd’ü niçin göremiyorum! Yoksa kayıplarda mı? Bana apaçık bir delil getirmelidir; yoksa onu ya şiddetli bir azaba uğratırım, yahut keserim” dedi. 22-26. Çok geçmeden Hüdhüd gelip Süleyman’a: “Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe’den gerçek bir haber getirdim. Oranın halkına hükmeden, herşeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum. Onun ve kavminin Allah’ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri bilen Allah’a secde etmemeleri için, Şeytan onlara, yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için doğru yolu bulamıyorlar. Yüce arşın sahibi olan Allah’tan başka tanrı yoktur” dedi. 27-28 Süleyman: “Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın? Bakacağız. Şu yazımı götür, onlara at; sonra bir yana çekil, varacakları sonuca bak” dedi. 29-32. Sebe Kraliçesi: “Ey ileri gelenler! Bana Süleyman’dan, Esirgeyen Merhametli Allah’ın adıyla başlayan ve: ‘Sakın bana karşı baş kaldırmayın ve teslim olarak gelin!’ diyen önemli bir mektup bırakıldı. Ey ileri gelenler! Vereceğim emir hakkında bana fikrinizi söyleyin; siz benim yanımda bulunmadıkça, bir iş hakkında kesin bir hüküm vermem” dedi. 33. İleri gelenler “Biz güçlü kimseler ve zorlu savaş adamlarıyız; emir şenindir, sen ne buyuracağını düşün” dediler. 34-35. Kraliçe: “Hükümdarlar bir şehre girdikleri zaman orasını perişan ederler, onurlu kimselerini alçaltırlar. İşte onlar böyle davranırlar. Ben onlara bir hediye göndereyim de, elçilerin ne ile döneceklerine bakayım” dedi. 36-37. Süleyman’a geldiklerinde: “Bana mal ile yardım etmek mİ istiyorsunuz? Allah’ın bana verdiği, size verdiğinden daha iyidir. Ama belki de siz hediyenizle sevinirsiniz. Onlara hediyeyi geri götür. Onlara güç yetinemeyecekleri bir ordu ile gelir, onları oradan alçalmış ve küçük düşmüş olarak çıkartırım” dedi. 38. Süleyman: “Ey ileri gelenler! Bana teslim olarak gelmelerinden önce, hanginiz o kraliçenin tahtını bana getirebilir?” dedi. 39. Cinlerden bir İfrit: “Sen yerinden kalkmadan önce, onu (Saba kraliçesinin tahtını) sana ben getiririm; ben buna gücü yetecek güvenilir biriyim” dedi. 40. Kitab ilmine sahib olan biri: “Ben onu sana, gözünü açıp kapamadan getiririm” dedi. Süleyman, tahtı yanına yerleşmiş görünce: “Bu, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; fakat nankörlük eden bilsin ki, Rabbim muhtaç değildir, cömerttir dedi. 41. Süleyman: “Kraliçenin tahtını onun tanımayacağı hâle getirin! Bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanıyamayacak mı?” dedi. 42. Kraliçe geldiğinde: “Senin tahtın böyle miydi?” denildi. O da: “Sanki odur, daha önce bize bilgi verilmişti ve Müslüman olmuştuk” dedi. 43. Kraliçeyi o zamana kadar alıkoyan, Allah’tan başka taptığı şeylerdi; çünkü kendisi inkarcı bir kavimdendi. 44. Ona: “Köşke gir” dendi; salonu görünce, onu derin bir su sanarak eteğini yukarı çekti. Süleyman: “Bu, camdan yapılmiş cilalı bir salondur” dedi. Kraliçe: “Rabbim! Şüphesiz, ben kendime yazık etmişim. Süleyman’la beraber, âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum” dedi.

17/55. Göklerde ve yerde olanları en iyi Rabbin bilir. Peygamberlerin kimine kiminden fazla iyilikte bulunduk ve Davud’a Zebur’u verdik.

34/10. Davud’a katımızdan lütufta bulunduk. “Ey dağlar ve kuşlar onunla birlikte Allah’ı teşbih edin” dedik. 11. “Geniş zırhlar yap, dokumasını sağlam tut” diye ona demiri yumuşak kıldık. Ey insanlar! Yararlı iş işleyin, Ben yaptıklarınızı görmekteyim. 12. Gündüz estiğinde bir aylık mesafeye giden ve akşam da bir aylık mesafeden gelen rüzgarı Sülayman’ın buyruğu altına verdik. Onun için erimiş bakır kaynağını su gibi akıttık. Rabbinin izniyle, cinlerin bazılarını onun buyruğu altına verdik. Bunların içinde buyruğumuzdan çıkan olursa, ona alevli ateşin azabını tattırırdık. 13. Onlar Süleyman’a dilediği herşeyi; köşkler, heykeller, büyük havuzlara benzer çanaklar ve taşınması güç, sâbit kazanlar yaparlardı. Ey Dâvud Ailesi! Şükrederek çalışın! Kullarımdan şükredenler pek azdır. 14. (Süleyman’ın) ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun ölümünü cinlere, onun deyneğini yiyen bir ağaç kurdu farkettirdi. O ölü olarak yere düşünce ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı, bu alçak düşüren azap içinde kalmazlardı.

21/78. Dâvud ve Süleyman milletin davarlarının yayıldığı bir ekin hakkında hüküm verirlerken, Biz onların hükmüne şâhittik. 79. Süleyman’ı davarlar konusunda bilgili kıldık; (onların) herbirine hüküm ve ilim verdik. Dâvud ile beraber Allah’ı yüceltsinler diye, dağları ve kuşları buyruk altına aldık. Bunları Biz yapmıştık. 80. Ona, sizi savaşta korumak için zırh yapma sanatını öğrettik, artık şükreder misiniz? 81. Süleyman’ın emriyle, bereketli kıldığımız yere doğru esen rüzgârı, onun buyruğuna verdik. Biz herşeyi bilmekteyiz. 82. Onun için dalgıçlık ve bundan başka işler de yapan bazı şeytanları da (onun emrine vermiştik). Onların hepsini gözetiyorduk.

2/251. Allah’ın izni ile onları bozguna uğrattılar. Dâvud da Calût’u öldürdü. Allah Dâvud’a hükümdarlık ve hikmet verdi; ona dilediğinden öğretti. Allah insanları birbirleriyle savmamış olsaydı, yeryüzü bozgunculukla dolardı. Fakat Allah âlemlere karşı bol lütuf sahibidir.

2/102. Onlar Süleyman’ın hükümdarlığı aleyhine şeytanların söylediklerine uydular oysa Süleyman kâfir değildi, fakat insanlara büyücülüğü öğreten şeytanlar kafir olmuşlardı ve Babil’deki iki meleğe, Hârut ve Mârut’a indirilene uydular. Bu ikisi: “Biz ancak denemek içiniz; sakın inkâr etme!” demedikçe kimseye bir şey öğretmezlerdi. Ama insanlar bu ikisinden karıkocayı ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Ne var ki, Allah’ın izni olmadıkça onunla kimseye zarar veremezlerdi, insanlar kendilerine zararı dokunacak ve fayda vermeyecek şeyleri öğreniyorlardı. Onlar büyüyü satın alanların ahirette bir nasipleri olmadığını biliyorlardı. Keşke karşılığında kendilerini sattıkları şeyin ne kadar kötü olduğunu bilselerdi. 103. Eğer inansalar ve saygılı olsalardı, Allah katından alacakları ödül daha iyi olurdu. Keşke bunu bilselerdi!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz